2 Mart 2012 Cuma

E sen basbayâ Marilyn olmuşsun


My Week with Marilyn üzerine...

 

İzleyenler yukarıdaki sahneyi hatırlayacaklardır. Sanırım izlerken en etkilendiğim sahne bu olmuştu. Marilyn Monroe ile genç Colin gezintiye çıkmışlar ve okullu genç erkeklerin" Marilyn burda, Marilyn burda" coşmalarının ardından Michelle Williams gerçek kimliğindeki Marilyn Monroe birden gerçek Marilyn Monroe'ya dönmüştü. Bu değil tabii sadece etkileyici olan. O sahnede Marilyn, Colin'e dönüp "O olayım mı?" minvalinde bir şey demişti, şimdi tam hatırlamıyorum o cümleyi ama her halinden kendisinin de Monroe olarak Monroe'yu oynadığı, aslında en hazin olanın da bu olduğu orada çok çarpıcı bir biçimde görülüyordu. Aferin kız Michelle, ne de güzel Marilyn'lik yapıyordu. Yani biraz daha açık söylemek gerekirse, Michelle Williams Marilyn Monroe rolunde Marilyn'in Marilyn'i oynadığını ne de güzel gösteriyordu. (oh be galiba açıklayabildim)

Monroe beni uzun zamanlardır etkileyen bir kadın. Elimde olsa ona tüm merhamet ve şefkat duygularımı iletmek isteyeceğim biri. Küçükken sık sık ansiklopedi okurken neye bakarsam bakayım mutlaka Monroe başlığını da okurdum, tekrar tekrar. O kadar güzel bir kadının niye intihar etmek isteyeceğini aklım almazdı. Çocukluk işte... My Week With Marilyn diye bir film çekileceğini duyduğumda o çocukluk yıllarımın heyecanını hissettim ve fragman geldiğinde Michelle Williams'ın tüm tatlılığıyla Monroe gibi olmasa da ışıldadığını gördüm. Evet, kimse Monroe olamazdı ancak Monroe gibi olabilirdi. Bu çok doğal... Günü gelip de filmi izlediğimde Williams'ın ilk göründüğü sahneden itibaren Monroe'yu yaşatma isteği ve becerisi beni sevindirdi. Film kabaca hatlarıyla bakıldığında Marilyn Monroe'nun 1956 yılında (ölümüne altı yıl kala) bir Laurence Olivier filmi olan The Prince and The Showgirl'ü çekmek için İngiltere'ye gidişini ve orada ona arkadaşlık eden Colin'i anlatıyor. Tabiî filmin Marilyn'in hayatından kısa bir süreci anlatmaya soyunması onu anlamamız konusunda eksiklikler oluşturuyor. Otuz yaşına gelmiş, ününün doruğunda ama bir tarafıyla da yaşlanma / unutulma korkusu sinyalleri de veren bir yıldız.

Star kumaşı her ne ise Marilyn'in ondan dokunduğu açık... Filmin de onun bu yönünü es geçmek istememesi ve her fırsatta diğer oyuncuların ağzından "onun göründüğü her sahne ışıtlılı" "o bir yıldız" minvalinde sözler söylemesi boşuna değil. Zaten Monroe'nun da ekran personasını bilenler için bu yargı, önceden bir kabulleniş. Dolayısıyla Williams'ın esas başarısı gerçekten de o ışığı gösterebilmesi. Film içindeki filmde Marilyn'in oynadığı her sahneyi Marilyn gibi oynayabilmesi büyük başarı. Film dışındaki filmde ise, Marilyn'in naif, duygusal yönünü iyi yakalayabilmesi... Onun sevgiye açlığını ve bu açlığın onu zaman zaman çekilmez biri yapmasını, starlaştıkça kendine güveninin eksilmesi ve terk edilme hissiyatının artması gibi çelişkileri Williams iyi yansıtıyor. Ancak film genel olarak senaryosu, ele aldığı konuyu işleyiş biçimi açısından vasatî sularda yüzüyor.

Ama yine de var mı böyle bir güzellik diyerek tek özelliği Marilyn'i anlatması olduğunu bilsek bile bu filmi sevmemek elde değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder