30 Kasım 2013 Cumartesi

Adım adım adaylarım


Evet, yılın en güzel zamanları belki de ödül mevsiminin açıldığı zamanlar değil mi? Yavaş yavaş listeler önümüze düşerken aslında biz 22 blogger olarak birkaç aydan beridir Oscarboy çatısı altında Gold Diggers'ı gelenek haline getirerek aday listelerimizi yayınlıyoruz. Artık kendi listemi kendi blogumdan yayınlama vakti geldi diye düşünüyorum. Tabiî bu liste değişecek önümüzdeki günlerde ancak değişiklikler genel çatıda olmayacak. Az biraz törpülemek gerekebilecek kendi isteklerimi. Buna göre de adım adım adaylarıma birkaç kez yer verebilirim blogda. Nedenleri biraz sorgulayarak, yer yer eğlenerek seçimlerimi paylaşacağım. Aşağıdaki liste, aslında dördüncü Gold Diggers için gönderdiğim adaylar. İlk listede neler vardı, neler değişti zamanla birkaç not düşeyim:


* İlkin aklıma gelen Fruitvale Station. FS büyük bir dalga halinde geldi Sundance'dan. Çok sevildi. Bu yılın Beasts of The Southern Wild'ı olma umutları vardı. Dolayısıyla gerek yönetmen Ryan Coogler, gerekse oyuncu Michael B. Jordan listeme girdi. Hatta hâlâ umutvar olan Octavia Spencer, yard. kadın kategorisine aday adayıydı. Filmi izledikten sonra çok güçlü olmadığını gördüm ancak filmin damardan giren bir enerjisi var ve matematiksel olarak da iyi hesaplanmış bir film. Hâlâ şans var diyorum ancak listemden çıkarıyorum ve bir adaylık çıkacaksa filme lütfen bu Octavia Spencer olmasın diyorum.

* Başlarda hiç düşünmediğim Robert Redford, All is Lost gösterime girdikten sonra aklımı karıştırmaya başladı ve o kadar karıştırdı ki erkek oyuncu dalında ikinci sıraya kadar yükseldi. Birincim hiç değişmedi, değişeceğini de sanmıyorum. Redford bu yıl iki filmle karşımıza çıktı ve yaşını da düşündükçe adaylık şansının yükseklere çıktığını belirtmek istiyorum. Sevildiğine ve düşünüleceğine eminim.

*Başlarda hep düşündüğüm ama gittikçe ivme kaybeden Christian Bale. Listemdeydi ancak artık çıkardım, bakalım dahil edecek miyim yeniden. Ancak erkek oyuncu kategorisi buradan gayet iyi duruyor, ne dersiniz?

* Listeme hiç almak istemediğim ama her fırsatta yazdığım filmler ve kişiler var.
-En başta Captain Phillips. Tom Hanks'ten o kadar sıkıldım ki ağır abi modundaki hal ve hareketlerini de görmek istemiyorum artık orada burada. Bir bu adamdan bir de Denzel Washington'dan çookk sıkıldım artık. (Neyse bu yıl Denzel Abi yok)
-İkinci istemediğim Sandra Bullock. Olması gerektiği gibi oynadığını düşündükçe Gravity'deki oyunculuğunun neresinin bu kadar abartıldığını anlamıyorum. Bir de artık Meryl Streep biraz ara versin istiyorum. Her yıl aday listesinde olmak zorunda mı?
-The Butler resmen Oscar için yapılmış havasıyla hayli itici duruyor. Daha fragmanından içim bayıldı, kendisine nasıl dayanacağımı bilemiyorum. Ancak ilk günden listemde yer alıyor, değişeceğini de sanmıyorum.

*Listemden hiç çıkarmak istemediğim filmler ve kişiler de var tabii.
-12 Years A Slave: Yönetmen, erkek oyuncu, yard. kadın&erkek, senaryo... hepsi yerli yerinde dursun.
-Çok enteresan ama Matthew McConaughey. Bu adam son yıllarda epey değişti ve gelişti. Acayip...
-Before Midnight... Daha fazla kategoriye eklemek istediğim ama yapamadığım ve senaryoyla sınırlı kalacağını düşündüğüm bir taneceğim, aşkım.
-Yabancı filmde adaylığına garanti gözüyle baktığım Gloria'nın şahane oyuncusu Paulina Garcia.
-Veee tabiî ki Juaquin Phoenix...

*Olmasa da olurlar, olmazlarsa umrumda olmayanlar:

-August: Osage Contry
-Jonah Hill
-Jennifer Lawrence
-Saving Mr. Banks

Şimdiye kadarki sanırım dördüncü listem:

EN İYİ FİLM
1. 12 Years A Slave
2. Gravity
3. The Wolf of Wall Street
4. Inside Llewyn Davis
5. American Hustle
6. The Butler
7. Nebraska
8. Captain Phillips
9. Dallas Buyers Club
10. August: Osage County

EN İYİ YÖNETMEN
1. Alfonso Cuaron
2. Steve McQueen
3. Joel & Ethan Coen
4. Martin Scorsese
5. Alexander Payne

EN İYİ ERKEK OYUNCU
1. Chiwetel Ejiofor – 12 Years A Slave
2. Robert Redford – All is Lost
3. Matthew McConaughey - Dallas Buyers Club
4. Juaquin Phoenix - Her
5. Bruce Dern - Nebraska

EN İYİ KADIN OYUNCU
1. Cate Blanchett – Blue Jasmine
2. Emma Thompsen – Saving Mr. Banks
3. Judi Dench - Philomena
4. Meryl Streep – August – Osage Country
5. Paulina Garcia - Gloria

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
1. Jared Leto – Dallas Buyers Club
2. Barkhad Abdi – Captain Phillips
3. Michael Fassbender – 12 Years A Slave
4. Jonah Hill – The Wolf of Wall Street
5. Bradley Cooper – American Hustle

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
1. Lupita Nyong'o - 12 Years a Slave
2. Oprah Winfrey – The Butler
3. Jennifer Lawrence – American Hustle
4. Julia Roberts - August – Osage Country
5. June Squibb - Nebraska

EN İYİ UYARLAMA SENARYO
1. Before Midnight
2. Captain Phillips
3. Blue Is the Warmest Color
4. August: Osage County
5. 12 Years a Slave

EN İYİ ÖZGÜN SENARYO
1. Inside Llewyn Davis
2. Blue Jasmine
3. Her
4. Nebraska
5. Saving Mr. Banks

1 Kasım 2013 Cuma

Sen Bize Öyküler Anlat, Aydınlanır Zaten Gece


**Bu yazı İstanbul Film Festivali'nin bittiği hafta Evrensel Pazar ekinde yayınlanmıştır. Başka Sinema kapsamında gösterime giren Sen Aydınlatırsın Geceyi filmi üzerine düşündüklerimi yeniden hatırlatmak, üzerine yeniden düşünmek için...

Onur Ünlü’nün yazıp yönettiği ve Ali Atay, Demet Evgar, Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Ercan Kesal gibi son dönem iyice göz önünde olan ve deyim yerindeyse “kendi çekim evrenleri”ni yaratan oyuncuların rol aldığı Sen Aydınlatırsın Geceyi, “değişik” bir film. Tüm değişikliğiyle, Tayfun Pirselimoğlu başkanlığındaki jüriden birinci olarak çıkması da “değişik”. Bu değişiklik, sinemamız adına bazı gidişleri yerinden oynatması, bazı anlayışları kırması, belki çekirdeği yerinden oynatması açısından da önemli.

Filmin konusunu çoğu yerde okumuşsunuzdur, yani küçük bir kasabada geçtiğinden, anlattığı kişilerin bazı süper güçlere sahip olduğundan vs haberdarsınızdır. Zaten karşınızda bir Onur Ünlü filmi varsa, alışılmışın dışına çıkılacağının garantisi size baştan verilmiş demektir. Şimdiye kadarki filmografisi içinde özgün işlere imza atmayı her daim bilen Ünlü’nün sinemasına vâkıf değilseniz bile televizyondaki en ayrıksı iş Leyla ile Mecnun’un adını illaki duymuş, bir göz atmış olmalısınız. Zaten Sen Aydınlatırsın Geceyi, Leyla ile Mecnun ekibinin hemen hemen hepsini bir araya getirmiş bir yapım. Diziyi sevenler için de bu yönüyle de çekici olabilir.

Ünlü’ye göre kendisi için “yeni bir dönemin başlangıcı” bu film. Kendi sözleriyle filminin çıkışı noktasını şöyle özetliyor Ünlü: “... insanların her birinin, bir diğerinde olmayan olağanüstü özellikleri zaten var. Peki hepsinin ortak özelliği ne? Cevap: İnsanların hepsi, yaşanılan zamana, şehre ve kononktüre bağlı olmaksızın, endişelerle doludur.” Yani ister duvarlardan geçebilelim, ister görünmez olalım, isterseniz ölümsüzlüğü tadalım; yine de bizleri birbirimize benzer kılan ortak derdimiz “endişe”. Film de bu duygunun, bu durumun peşinden gidiyor. En olmaz şeyleri olura getirip yarattığı gerçeküstü atmosferin içinde belki de en gerçekçi insanî halleri yakalıyor. Filmin kendi evreni içinde kurduğu gerçeküstü gerçeklik, günlük hayatımızın altını aslında koyu çizgilerle belirgin hale getiriyor. Hikâyesinin tadımlık olağanüstülükleri en olağana bağlanıveriyor. Çünkü merkezinde insan var filmin. En absürdünden en sıradanına, insan. Yanlışıyla, doğrusuyla, gerçeğiyle, yalanıyla hep insanı anlatıyor bize. Kurduğu evrenin seyirciyi kıskıvrak yakalayabilmesi bundan. Bizden olanı yakalıyor Sen Aydınlatırsın Geceyi ve yine bize sunuyor.

Taşranın düşündürdükleri

2000’ler yerli sinemasının en belirgin özelliklerinden biri “taşra”ya yönelmek. Küçük kasabaların, köylerin dertleri, sıkıntıları, günlük hayatı veya sosyal, siyasal yapısı... Taşranın doğallığını –artık ne kadar kaldıysa- yakalamayı istemek, büyük şehrin (ki büyük şehrin de taşrasına yönelme durumundan bahsedebiliriz) keşmekeşliğinden uzaklaşmak bir nevi saflığa, samimiyete yönelme isteğini de peşinden getiriyor. Hatta taşrayı çocukluğa dönme özlemiyle eşleştirenler de var. Bu yıl ulusal yarışma dahilinde izlediğimiz filmlerin çoğu da taşrayı (TDK taşrayı “Bir ülkenin başkenti veya en önemli şehirleri dışındaki yerlerin hepsi, dışarlık” olarak açıklar), yerel olanı yakalama ve anlatma konusunda birlik gösteriyor gibiydi. Buradan hareketle bu duruş, aklımıza yerelliği yakalayamayanın evrensel olamayacağı gerçeğini getirmeli. Belki 2000’ler sinemasının yolunu çizmesi de bu yönelim doğrultusunda olacaktır. Bunu bekleyip göreceğiz. Ancak Sen Aydınlatırsın Geceyi taşraya getirdiği yeni bakış açısıyla da ileride mutlaka sözü edilecek bir film. Taşrayı “dışarı” olarak almayan gayet içselleştiren film, aslında taşrayı merkez haline getiriyor.

Filmin Ünlü filmografisi içinde nerede duracağı yönetmenin bundan sonraki filmleriyle de şekillenecektir. Üstelik filmin festival gösterimi sonrası yarattığı etki, topladığı ödüller sinemamızın “Ünlü kafası”na ihtiyacı olduğunu bir kez daha göstermiştir. En olmayacak hallerden “olur”u yakalayabilmek ve bunu seyirciye büyük bir samimiyetle sunmak Onur Ünlü ve ekibinin alamet-i farikası. Filmin gösterime girmeyecek olması, çeşitli toplu gösterimlerle halka gösterilmesi, üniversiteler vb kurumlarca çağırılması durumunda ekibin çağrıya kulak verip filmi paylaşacakları gibi gelişmeler de sinemamız ve dağıtım hakkında düşünmemiz gereken şeyler olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Ünlü kendince bir dağıtımı benimsemiş görünüyor Sen Aydınlatırsın Geceyi ile birlikte. Bu seçim bir yandan halka ulaşma yolunda yeni yollar yaratırken bir yandan da dağıtım tekelciliğine bir karşı çıkış olarak okunabilir. Bu yönüyle de ayrıksı bir iş olarak hafızamıza kazınacak Sen Aydınlatırsın Geceyi.