24 Aralık 2010 Cuma

Yönetmenlerim 1 "Linklater'la başlamak lazım"


 Aslında bu birkaç yıllık bir yazı... Ama başlarken cepten yemek gerek biraz da :)


Nasıl başladı bilmiyorum ya da nereye kadar gidecek? Linklater'a ilgimden bahsetmekle başlayayım istedim. Tape geçti ilkin elime, ne Linklater'ı biliyordum ne de onun dünyasının inceliklerini... Sanırım Ethan Hawke'du ilgimi çeken, ve Ölü Ozanlar Derneği'nden sonra biraraya gelen 2 arkadaş; Neil ve Todd... Öyle başladı sanırım. Bir otel odasında, devamlı konuşmalarla geçen bir film... Sorular soran, sorduran. Daha da ötesi, kendinizden bir parça bulduğunuz, ayrıntılarda sizi düşünmeye zorlayan. Kimmiş bu yönetmen dedim kendi kendime?!!! Ne yapmış böyle!! Sonra takibe başladım, elime filmi geçtikçe, Linklater imzası gördükçe atlamaya başladım filmlerin üstüne.
Before Sunset dedim ilk daha Before Sunrise'ı izlemeden. Hep ters giderim ya, bu da ters oldu işte. Sonra döndüm başa. 2 genç insan ileriye dönük konuştular bizimle, Linklater anlattı dertlerini, bakışını hayata. Nasıl bakıyordu ki?! Hâlâ cevabını alamamıştım, kendim de veremiyordum ki cevapları nasıl Linklater'ın söylemesini beklerdim. 9 sene sonra yine karşılaştırdı iki insanı, bu kez geçmişin de hesabını yapıyordu. Uzayan, kesilmeyen sahnelerle, eşsiz diyaloglarla. Onun sineması zaten bu diyaloglarla şekil alıyordu. Sevdiğim de buydu. Kimine göre sıkıcı olabilecek uzunluktaki sekansları başarıyla ve zekice yazılmış diyaloglarla şenlendiriyordu. "Ben sorguluyorum, sizi de davet ediyorum" diyordu sanki.
Sonra bir kez daha, bir kez daha... Sanırım darbeyi Waking Life'da indiriyordu Linklater. Hem anlatımıyla oynuyor hem de her yönden, her kesinmden kişilere derdini anlattırıyor, yine sorular soruyordu. İncelikli bir zeka, derinleşen sohbet konuları... Onun filmini izleyince insan hemen konuşacak birini arıyor. Tıpkı onun bir karakteriymiş gibi, tıpkı bir Linklater filmninden fırlamışsınız gibi. Çünkü hayatı anlatıyor O, anlatıyor ama sıkmadan, germeden, kesinlikler sunmadan. Hep bir "belki" diyerek, bir de şu yönden bakalım neler göreceğiz diye göz gezdirerek.

Daha keşfetme aşamasındayım, her heyecanlı çocuk gibi Smile Linklater'la tanışmış olmanın, onunla bir şeyler paylaşmanın uyandırdığı merak var hâlâ içimde. Ortak paydalar bulmanın sevinci belki de bu! Adı neyse işte... Tıpkı bir Linklater filmi ve onun kahramanı gibi. Tıpkı onun gibi... Sorguluyorum, neresinde durduğumu hayatın. Bunların bir sonu yok biliyorum; çünkü bu arayış bittiği zaman sona erecek insan ömrü... O zaman soracak çok soru var daha; düşünülecek çok katmanlı ilişkiler, amaçlar, gidilecek noktalar... O zaman söyleyecek çok sözü var daha Linklater'ın 


Before serisi için ayrıca başlamak gerek yine ve yeniden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder