1 Kasım 2013 Cuma

Sen Bize Öyküler Anlat, Aydınlanır Zaten Gece


**Bu yazı İstanbul Film Festivali'nin bittiği hafta Evrensel Pazar ekinde yayınlanmıştır. Başka Sinema kapsamında gösterime giren Sen Aydınlatırsın Geceyi filmi üzerine düşündüklerimi yeniden hatırlatmak, üzerine yeniden düşünmek için...

Onur Ünlü’nün yazıp yönettiği ve Ali Atay, Demet Evgar, Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Ercan Kesal gibi son dönem iyice göz önünde olan ve deyim yerindeyse “kendi çekim evrenleri”ni yaratan oyuncuların rol aldığı Sen Aydınlatırsın Geceyi, “değişik” bir film. Tüm değişikliğiyle, Tayfun Pirselimoğlu başkanlığındaki jüriden birinci olarak çıkması da “değişik”. Bu değişiklik, sinemamız adına bazı gidişleri yerinden oynatması, bazı anlayışları kırması, belki çekirdeği yerinden oynatması açısından da önemli.

Filmin konusunu çoğu yerde okumuşsunuzdur, yani küçük bir kasabada geçtiğinden, anlattığı kişilerin bazı süper güçlere sahip olduğundan vs haberdarsınızdır. Zaten karşınızda bir Onur Ünlü filmi varsa, alışılmışın dışına çıkılacağının garantisi size baştan verilmiş demektir. Şimdiye kadarki filmografisi içinde özgün işlere imza atmayı her daim bilen Ünlü’nün sinemasına vâkıf değilseniz bile televizyondaki en ayrıksı iş Leyla ile Mecnun’un adını illaki duymuş, bir göz atmış olmalısınız. Zaten Sen Aydınlatırsın Geceyi, Leyla ile Mecnun ekibinin hemen hemen hepsini bir araya getirmiş bir yapım. Diziyi sevenler için de bu yönüyle de çekici olabilir.

Ünlü’ye göre kendisi için “yeni bir dönemin başlangıcı” bu film. Kendi sözleriyle filminin çıkışı noktasını şöyle özetliyor Ünlü: “... insanların her birinin, bir diğerinde olmayan olağanüstü özellikleri zaten var. Peki hepsinin ortak özelliği ne? Cevap: İnsanların hepsi, yaşanılan zamana, şehre ve kononktüre bağlı olmaksızın, endişelerle doludur.” Yani ister duvarlardan geçebilelim, ister görünmez olalım, isterseniz ölümsüzlüğü tadalım; yine de bizleri birbirimize benzer kılan ortak derdimiz “endişe”. Film de bu duygunun, bu durumun peşinden gidiyor. En olmaz şeyleri olura getirip yarattığı gerçeküstü atmosferin içinde belki de en gerçekçi insanî halleri yakalıyor. Filmin kendi evreni içinde kurduğu gerçeküstü gerçeklik, günlük hayatımızın altını aslında koyu çizgilerle belirgin hale getiriyor. Hikâyesinin tadımlık olağanüstülükleri en olağana bağlanıveriyor. Çünkü merkezinde insan var filmin. En absürdünden en sıradanına, insan. Yanlışıyla, doğrusuyla, gerçeğiyle, yalanıyla hep insanı anlatıyor bize. Kurduğu evrenin seyirciyi kıskıvrak yakalayabilmesi bundan. Bizden olanı yakalıyor Sen Aydınlatırsın Geceyi ve yine bize sunuyor.

Taşranın düşündürdükleri

2000’ler yerli sinemasının en belirgin özelliklerinden biri “taşra”ya yönelmek. Küçük kasabaların, köylerin dertleri, sıkıntıları, günlük hayatı veya sosyal, siyasal yapısı... Taşranın doğallığını –artık ne kadar kaldıysa- yakalamayı istemek, büyük şehrin (ki büyük şehrin de taşrasına yönelme durumundan bahsedebiliriz) keşmekeşliğinden uzaklaşmak bir nevi saflığa, samimiyete yönelme isteğini de peşinden getiriyor. Hatta taşrayı çocukluğa dönme özlemiyle eşleştirenler de var. Bu yıl ulusal yarışma dahilinde izlediğimiz filmlerin çoğu da taşrayı (TDK taşrayı “Bir ülkenin başkenti veya en önemli şehirleri dışındaki yerlerin hepsi, dışarlık” olarak açıklar), yerel olanı yakalama ve anlatma konusunda birlik gösteriyor gibiydi. Buradan hareketle bu duruş, aklımıza yerelliği yakalayamayanın evrensel olamayacağı gerçeğini getirmeli. Belki 2000’ler sinemasının yolunu çizmesi de bu yönelim doğrultusunda olacaktır. Bunu bekleyip göreceğiz. Ancak Sen Aydınlatırsın Geceyi taşraya getirdiği yeni bakış açısıyla da ileride mutlaka sözü edilecek bir film. Taşrayı “dışarı” olarak almayan gayet içselleştiren film, aslında taşrayı merkez haline getiriyor.

Filmin Ünlü filmografisi içinde nerede duracağı yönetmenin bundan sonraki filmleriyle de şekillenecektir. Üstelik filmin festival gösterimi sonrası yarattığı etki, topladığı ödüller sinemamızın “Ünlü kafası”na ihtiyacı olduğunu bir kez daha göstermiştir. En olmayacak hallerden “olur”u yakalayabilmek ve bunu seyirciye büyük bir samimiyetle sunmak Onur Ünlü ve ekibinin alamet-i farikası. Filmin gösterime girmeyecek olması, çeşitli toplu gösterimlerle halka gösterilmesi, üniversiteler vb kurumlarca çağırılması durumunda ekibin çağrıya kulak verip filmi paylaşacakları gibi gelişmeler de sinemamız ve dağıtım hakkında düşünmemiz gereken şeyler olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Ünlü kendince bir dağıtımı benimsemiş görünüyor Sen Aydınlatırsın Geceyi ile birlikte. Bu seçim bir yandan halka ulaşma yolunda yeni yollar yaratırken bir yandan da dağıtım tekelciliğine bir karşı çıkış olarak okunabilir. Bu yönüyle de ayrıksı bir iş olarak hafızamıza kazınacak Sen Aydınlatırsın Geceyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder