18 Mayıs 2012 Cuma

haftalık rapor 2




Birkaç gündür hatta haftayı geçti, film izlemiyordum. Yeni bir vizyon yazısı için geçenlerde tekrar izlediğim You Will Meet A Tall Dark Stranger dışında hâlâ izlemişliğim de yok, devam ediyor yani izlememe hali. Zaten You Will... de gösterime girmedi. Nasıl bir ismi var filmin yahu, değil mi? Direkt fal cümlesi, hani üç vakte kadar der gibi :) Gelelim son zamanların raporuna:

40 If Only (2004)
50 Adam (2009)
50 The Crush (2010)
60 Going the Distance (2010)
5 When in Rome (2010)
75 Conversations with Other Women (2005)
40 A Good Year (2006)


Durum bu, pek iç açıcı değil görüldüğü üzere. Bakalım bir, ne kadarını hatırlayacağım da yazacağım.

If Only (2004): Bu bir televizyon filmi herhalde, bu duruşu ve kaliteyi ancak bu açıklayabilir. Senaryo falan değil yani, ekran tercihi, renkler, geçişler... 40 çok bile puan açısından da işte birkaç anın hatrına mıdır nedir. Filmi geçelim de şu Jennifer Love Hewitthakkında bir şeyler yazmak istiyorum. Hayır anlamıyorum kim, nasıl cesaretlendiriyor bu ve bunun gibileri? (bizde de bir Beren Saat var mesela) Kim diyor bunlara "sen bu işi kıvırabiliyorsun anacım" diye? Biri diyorsa çıksın kendini ifşa etsin çünkü zannımca bu hanım kızların pek suçu yok, onları bu işi yapabildiklerine inandıranlarda bütün suç. Değilse de o ne özgüven o kardeşim? İnsanda biraz ar, edep olur yahu? Bu iş size mi kaldı. Aman elimde kalacak bunlar bir gün valla.

Adam (2009) : Pek naif bir film Adam. Kötü değil ama kotarılamamış. Fazla yavaş ve akmayan, gitmeyen uzunca bir süreden sonra birden getirilen son. Üstelik sona hazırlık aşamaları pek bir acemice. Otizm odaklı bir film, baş kahramanı açısından. Ancak filmin klasik bir romantik komediden farkı yok. Olmaz mı böyle bir film? Pekâlâ da olur ancak klişenin dibine vurmaya gerek yok değil mi? Fazla ucuz numaralara başvurmaya da gerek yok. Yarattığı karakter o kadar altı çizilecek, geri planı doldurulabilecekken git tüm klişeleri yükle karaktere ve filme. Olmadı tabiî.

Going the Distance (2010)
: Pek eğlendim bu filmi izlerken. Kendim de aynı durumdan muzdaripken nasıl bağlantı kuramam böyle bir filmle değil mi? Çok güldüğüm yerler oldu da o erkek oyuncu hiç olmadı ya. Bu Justin Long'u Kızlar Ne Söyler Erkekler Ne Anlar ya da tam tersi filminden hatırlıyorum. Çok dikkat çeken bir oyuncu değil, gerçekte de Drew Barrymore'laymış bir süre. Sana sorarım Drew, ne buldun bu Justin'de? Neyse, dediğim gibi film eğlenceli, biraz uzun, sonuna o kadar kasmasalarmış iyiymiş ama yine de eğlenceli.

When in Rome (2010)
: Kesin ifade: Uzak durun. Korkunç bu şey, bakın film diyemiyorum. Bu filmse diğerleri ney?? Bu Kristen Bell denen kadından gram hazzetmiyorum zaten Josh Duhamel için izledimdi, ama o da feciydi. Süzme salak bir film

Conversations with Other Women (2005)
: İşte bu benim için çoğüzel bir süpriz oldu. İzlemem fazlasıyla tesadüfî. Aaron Eckhart kişisinden pek hoşlaşmam, Helena Bonham Carter'ı da yıllarca düşünsem böyle bir filmde oynatmam ama gel gör ki film oyunculardan öte. Zerre ilgilendirmedi beni oynayan şahsiyetler. Filmin sahneleme tercihi belki uzunca bir süre için sıkıcı olabilecekken bir müddet sonra göz aşinalığına bile dönüştü. Seviyorum ben böyle filmleri ya :) Devamlı konuşulan, irdeleyen vs. Uzun yıllar sonunda bir araya gelen ve bir süre sonra eski karı koca olduğunu anladığımız bir kadın ve bir erkek. Tüm yaşanmışlıklar, sevinmişlikler, üzülmüşlükler... İnsanın içini burkan detaylar. Sevdim işte.

A Good Year (2006) : Zerrece inandırıcı bulmadığım ama o nefis Fransa görüntülerine ve o eve hayranlık duyduğum film. Allah aşkına Russell Crowe hiç olmuş mu böyle bir filme gitmiş mi yani? Bu Ridley Scott'un Crowe'la nasıl bir anlaşması var arkadaş? Niye her filminde bu adam var? Ajan ister bu, gladyatör ister bu (hadi o filme gitmişti valla cüsse olarak), âşık ister bu; bu da bu, bu, bu.
Kusura bakma ama Russell abim, öyle şehirli ayaklarına yatıp da aman geçmişi unutmaya çalışmak vs. duygusuz broker halleri falan. ıhh, hiç olmamış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder