10 Nisan 2012 Salı

festival gelmiş benim neyime

Bu yıl yaşadığım durum tam da bu! Tamam seçtiğim filmler açısından geçen yıldan daha öndeyim, çok falsolu bir seçimim olmadığı şimdiye kadar da ama gidebilseydim filmlere :/ 

İlk haftayı çeşitli nedenlerden dolayı es geçmek zorundaydım, e haliyle abandım ikinci haftaya. Güzel de başladım (tabii aynı gün aynı saate alınan iki antidepresan filmini saymazsak) Aşk Perisi ile başladım coşmaya ki ne coşma. İçim böyle kıpır kıpır hani tutmasalar filmlerden filmlere koşacağım. Üç yetmez dört tane, dört de yetmez beş tane, ver ver verrrr modundayım. Şöyle iki film oynasa da bir ona bir buna baksam diyorum, fena mı olur günde on. Tam bir film arsızı rolündeyim, kıyafetlerim bunu gösteriyor hatta. 
Aşk Perisi, tam antidepresan bölümüne uygun bir seçim olmuş. Rumba'dan sonra bizim çılgın üçlü yeniden bir arada. Ama antidepresan bir film varsa festivalde o da Starbuck'tır. Arayın, bulun, izleyin, izletin. Komediyim deyip de komedi olan nadir filmlerden biri Starbuck. (festivaldeki adıyla Benim 533 Çocuğum Var, maşallah) İflah olmaz bir çocuk ruhlui saf adam David; seni yeniden görmek isteriz perdelerde. David'i canlandıran zat-ı muhterem de Ozan Güven'e ne çok benziyordu, filmi izlerken kendimi Türk filmi izliyorum zannettim o derece yani. (ama bir Türk filminde asla göremeyeceğimiz bir konu vardı orda ayıyordum ama olsun)

Neyse, aslında sıradan gitmek gerek. Aşk Perisi'nden sonra (evet, hatırlamıyorum, o kadar mı silmek istedim hafızamdan yahu?) Geçelim bir kalemde, yok yok neyim var benim yahu! Öfkeliler'i izledim tabiî hatta bir anda aktivizmden coşan bünyeyi sokaklara atmak, haykırmak istedim. Tony Gatlif, sana saygım büyük. Filmini burada iki cümlede geçmeyeceğim; sana ayrı bir başlık ayıracağım. Uzun bir süredir içimi böylesine coşturan, beni sövdüren, ağlamaya meylettiren film olmamıştı. Nefes'i izledim sonra, bir nefeste geçemedi film çünkü City's'in o festivale hiç benzemeyen havası beni yerle bir etti. Elinde mısırla filme girenler oldu yahu!! Bu mudur? Zaten en önde oturuyordum, zemin de çelik miymiş neymiş her gelen geçenle sarsılıyorum. Sinirlerim hoplama seviyesinde. Zaten Öfkeliler'den çıkmışım, değmeyin yakarım modundayım. Neyse ki Nefes'in başrolündeki sevimli Avusturyalı genç geldi bizlere seslendi de sinirim yatıştı biraz. Ha bir de en önde ayaklarınızı uzatmak için küçük puflar var ya (ya da adı neyse) onlara ayaklarını uzatarak izliyorlar filmi, hadi onu geçtim çocuğu da öyle dinleyen çıktı ya yuh!! Bu mudur? (iki oldu bak, bu değil işte bu değil. Festival izleyicisinin profili gittikçe değişiyor ve bu tarz sinemalar da festivali sanki sıradan vizyon filmi seansına döndürüyor. Zaten bu yıl kemikleşen fida film de yok; özledim o müziği) 

Hadi bu ilk gün raporu olsun, ikinci gün daha şenlikliydi. Zaten üçüncü gün olamadı henüz, yazının başlığına dönersem onu da söyleyeyim. İki gündür yürütmek zorunda olduğum işlerimi yoluna koyabilmek için yaktıkça yakıyorum biletleri. Festival gelmiş de bize mi gelmiş! Elinde mısırla filme girenlere selam olsun, siz gidin City's'e anacım,, bize Emek'i verin!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder