16 Ekim 2012 Salı

Yönetmenim canım benim: Luis Buñuel





83 yıllık ömrüne, sinefillerin kolay kolay unutamayacağı filmlerle ölümsüzlük katan Luis Buñuel, sinema dünyasının ayrıksı yüzlerinden biri. Arkadaşı ünlü ressam Salvador Dali ile birlikte senaryosunu yazdığı Endülüs Köpeği (Un Chien Andalou, 1929) adlı kısa filmle yönetmenliğe başlayan Buñuel, filmlerini hem yazan hem yöneten hem de kimi zaman ekranda görünen bir sanatçı. Gerçeküstücülük akımıyla anılan adının etkisi, onun filmlerinde eleştiri oklarını yönelttiği kesim veya kavramlara dair incelikli söylemleriyle beslenerek günümüzde hâlâ sinemaseverler arasında  artarak devam ediyor.

İşte Luis Buñuel’den  Burjuvazinin Gizli Çekiciliği (Le Charme Discret de La Bourgeoisie, 1972), özellikle ahlâk, erdem gibi temaların ikiyüzlülüğünün sınandığı Gündüz Güzeli (Belle de Jour, 1967) ve Arzunun Şu Karanlık Nesnesi (Cet Obscur Objet du Désir, 1977)

Catherine Deneuve’ün eşsiz güzelliği ve soğukluğuyla başrolünde yer aldığı, Jesseph Kessel’in aynı adlı romanından uyarlanan ve senaryosunu Luis Buñuel ile Jean-Claude Carriére’in yazdığı (ki üç filmin de ortak noktalarından biri, senaryolarının bu iki isim tarafından kaleme alınması) Gündüz Güzeli, cinsellik açısından soğuk bir kadın olan Severine’in etrafında şekillenen bir film. Kocasıyla paylaştığı bir cinsel yaşamı olmayan Severine’in bu soğukluğu, onun çocukluk yıllarına kadar gidilerek küçük dokundurmalarla da olsa deşilmeye müsait bir noktaya getiriliyor izleyici için. Aslında burada temel nokta, bir kadının yaşadığı ikilemin dışavurumu. Çünkü Severine’in kocasıyla bir paylaşımı olmamasına rağmen, gündüz iki ile beş arası bir randevu evinde çalışması, orada çeşitli fantezilerini hayata geçirmesi, toplumun ona yaşattığı veya kendi içsel yolculuğunda bir türlü kabul edemediği cinsellik yönünün dışavurumu. Çeşitli Buñuel filminde olduğu gibi bu filmde de özellikle vurgulanan bir son anlayışı yok. 


Burjuvazinin Gizli Çekiciliği… 1972 yılında çekilen ve En İyi Yabancı Film oscarını da kazanan film, adından da anlaşılacağı üzere, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, Luis Buñuel’in eleştirilerini eksik etmediği bir kesime yöneliyor: Burjuvaziye… Filmde bir büyükelçiyi canlandıran Fernando Rey’in ağzından dökülen (ki Rey, Luis Buñuel’in birkaç önemli filminde yer almış, adı özellikle Tristana’yla öne çıkan bir oyuncu) şu cümle, filmin temel anlayışını sergiliyor kanısındayız: “Hiçbir sistem halka inceliği öğretemeyecek” Halka kendileri arasında keskin çizgilerle belirginleşen bir ayrımın olduğuna inanan bir grup insanın çeşitli tekrar etrafında dönen öyküsü, ayakta alkışlanacak göndermeler ve eleştirilerle dolu. Özellikle filmi izleyenlerin hatırlayacakları (izlemeyenlerin de izledikleri zaman görecekleri) rüya sekansları filmin temel esprisini yansıtıyor. Bu rüyalardan çıkamayan hatta birinde resmen bir tiyatro sahnesine dönüşen yaşamlarının kurbanı birer oyuncu olan bu burjuva kesimi, Luis Buñuel’in düşüncelerini perdeye birebir yansıtıyor. Filmdeki temel absürdlükler de bir noktadan sonra olası hale dönüşüyor. Zaten filmin temeldeki ironik yaklaşımının bir neticesi bu.


Son film, Arzunun Şu Karanlık Nesnesi, Luis Buñuel’in de son filmi. 1977 yılında bu filmle yönetmenliğe veda eden Buñuel, yanına Fernando Rey, Carole Bouquet, Angela Molina gibi oyuncuları alarak, yine ondan beklenildiği gibi filmin temeline ahlâk kavramını yerleştiriyor. Rey’in cinsel düşkünlüğü olan Mathieu adlı bir adamı oynadığı filmde, onun arzu nesnesi konumunda yer alan Conchita adlı kadını iki ayrı oyuncu canlandırıyor. Biri ateşli biri soğuk ve mesafeli aynı kadını iki ayrı kadının canlandırması filmin ilgi çekici yönlerinden biri. Çeşitli adaylıkları olan Arzunun Şu Karanlık Nesnesi, Luis Buñuel’in son filmi olması dolayısıyla da ayrı bir önem kazanıyor sevenlerinin gözünde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder