83 yıllık ömrüne, sinefillerin kolay kolay unutamayacağı
filmlerle ölümsüzlük katan Luis Buñuel, sinema dünyasının ayrıksı yüzlerinden biri.
Arkadaşı ünlü ressam Salvador Dali ile birlikte senaryosunu yazdığı Endülüs
Köpeği (Un Chien Andalou, 1929) adlı kısa filmle yönetmenliğe başlayan Buñuel, filmlerini
hem yazan hem yöneten hem de kimi zaman ekranda görünen bir sanatçı.
Gerçeküstücülük akımıyla anılan adının etkisi, onun filmlerinde eleştiri
oklarını yönelttiği kesim veya kavramlara dair incelikli söylemleriyle
beslenerek günümüzde hâlâ sinemaseverler arasında artarak devam ediyor.
İşte Luis
Buñuel’den Burjuvazinin
Gizli Çekiciliği (Le Charme Discret de La Bourgeoisie, 1972),
özellikle ahlâk, erdem gibi temaların ikiyüzlülüğünün sınandığı Gündüz
Güzeli (Belle de Jour, 1967) ve Arzunun Şu Karanlık Nesnesi (Cet
Obscur Objet du Désir, 1977)
Catherine Deneuve’ün eşsiz güzelliği ve soğukluğuyla
başrolünde yer aldığı, Jesseph Kessel’in aynı adlı romanından uyarlanan ve senaryosunu Luis
Buñuel ile Jean-Claude Carriére’in yazdığı (ki üç filmin de ortak
noktalarından biri, senaryolarının bu iki isim tarafından kaleme alınması)
Gündüz Güzeli, cinsellik açısından soğuk bir kadın olan Severine’in etrafında
şekillenen bir film. Kocasıyla paylaştığı bir cinsel yaşamı olmayan Severine’in
bu soğukluğu, onun çocukluk yıllarına kadar gidilerek küçük dokundurmalarla da
olsa deşilmeye müsait bir noktaya getiriliyor izleyici için. Aslında burada
temel nokta, bir kadının yaşadığı ikilemin dışavurumu. Çünkü Severine’in
kocasıyla bir paylaşımı olmamasına rağmen, gündüz iki ile beş arası bir randevu
evinde çalışması, orada çeşitli fantezilerini hayata geçirmesi, toplumun ona
yaşattığı veya kendi içsel yolculuğunda bir türlü kabul edemediği cinsellik
yönünün dışavurumu. Çeşitli Buñuel filminde olduğu gibi bu filmde de
özellikle vurgulanan bir son anlayışı yok.
Burjuvazinin Gizli Çekiciliği… 1972 yılında çekilen ve En İyi
Yabancı Film oscarını da kazanan film, adından da anlaşılacağı üzere, yukarıda
sözünü ettiğimiz gibi, Luis Buñuel’in eleştirilerini eksik etmediği bir
kesime yöneliyor: Burjuvaziye… Filmde bir büyükelçiyi canlandıran Fernando
Rey’in ağzından dökülen (ki Rey, Luis Buñuel’in birkaç önemli
filminde yer almış, adı özellikle Tristana’yla öne çıkan bir oyuncu) şu
cümle, filmin temel anlayışını sergiliyor kanısındayız: “Hiçbir sistem halka
inceliği öğretemeyecek” Halka kendileri arasında keskin çizgilerle
belirginleşen bir ayrımın olduğuna inanan bir grup insanın çeşitli tekrar
etrafında dönen öyküsü, ayakta alkışlanacak göndermeler ve eleştirilerle dolu.
Özellikle filmi izleyenlerin hatırlayacakları (izlemeyenlerin de izledikleri zaman
görecekleri) rüya sekansları filmin temel esprisini yansıtıyor. Bu rüyalardan
çıkamayan hatta birinde resmen bir tiyatro sahnesine dönüşen yaşamlarının
kurbanı birer oyuncu olan bu burjuva kesimi, Luis Buñuel’in
düşüncelerini perdeye birebir yansıtıyor. Filmdeki temel absürdlükler de bir
noktadan sonra olası hale dönüşüyor. Zaten filmin temeldeki ironik yaklaşımının
bir neticesi bu.
Son film, Arzunun Şu Karanlık Nesnesi, Luis
Buñuel’in de son filmi. 1977 yılında bu filmle yönetmenliğe veda eden Buñuel,
yanına Fernando Rey, Carole Bouquet, Angela Molina gibi
oyuncuları alarak, yine ondan beklenildiği gibi filmin temeline ahlâk kavramını
yerleştiriyor. Rey’in cinsel düşkünlüğü olan Mathieu adlı bir adamı
oynadığı filmde, onun arzu nesnesi konumunda yer alan Conchita adlı kadını iki
ayrı oyuncu canlandırıyor. Biri ateşli biri soğuk ve mesafeli aynı kadını iki
ayrı kadının canlandırması filmin ilgi çekici yönlerinden biri. Çeşitli
adaylıkları olan Arzunun Şu Karanlık Nesnesi, Luis Buñuel’in son filmi
olması dolayısıyla da ayrı bir önem kazanıyor sevenlerinin gözünde.